Gürsel GÜZEL - ÖZLÜYORUM
Yazar
Bilindiği üzere 31 Mart yerel seçimleri süreci içindeyiz. Emekçi Halk yığınlarının yoksullaştırıldığı bir dönemde ekonomik özgürlüğünü büyük ölçüde yitiren seçmenler oylarını yoksulluğun ve açlığın baskısı altında inleyerek kullanmak mecburiyetinde bırakıldı.
Bilindiği üzere 31 Mart yerel seçimleri süreci içindeyiz. Emekçi Halk yığınlarının yoksullaştırıldığı bir dönemde ekonomik özgürlüğünü büyük ölçüde yitiren seçmenler oylarını yoksulluğun ve açlığın baskısı altında inleyerek kullanmak mecburiyetinde bırakıldı. Dolayısıyla bu seçimde halkın özgür iradesinden bahsetmek ne kadar gerçekçi olur? Çünkü halkın, yani seçmenin özgür iradesi iktidar erkinin, sermaye sınıfının ekonomik ipoteği altındadır.
Çalışanlar her an işsiz kalma, bırakılma korkusu ve baskısı altında ağır bir baskı altında yaşamaya zorlanırken esnaflarımız, zanaatkarlarımız borç ve faiz yükü altında yaşamını sürdürmeye çalışıyor. Emeklinin vay haline! Oğlunun, kızının, torunlarının başlıca sığınağı ve dayanağı iken, şimdi kendisi sığınacak dayanak aramak zorunda bırakılmıştır.
Aile fertlerinin arasında sevgi bağları bozulmuş, gelir adaletsizliği nedeniyle yerini gereksiz maddi hesaplara bırakmıştır. Sosyokültürel gereksinmelerin yerini sadece karın tokluğuna dayalı yaşamı sürdürebilme kaygısı almıştır. Veliler okula yollarken çocuklarının cebine bir çay ve simit parası koyamamaktadır.
Hastane kayıtlarına göre beslenme bozukluğu ve yetersizliği olarak geçen açlık gizlenemez bir boyuta gelmiştir. Bu şartlar altında yapılacak bir yerel seçime hazırlanıyoruz. Seçimlerim vazgeçilmezi olan DEMOKRATİK KOŞULLARIN YOKLUĞUNDA!
Demokratik koşullar hak ve fırsat eşitliği ilkesi ile eşit şartlarda yapılması gereken serbest seçimlerdir. Yukarıda bahsettiğimiz ağır ekonomik sorunların varlığı altında tam bir eşitsizlik vardır. Seçimlere girme hakkını kazanan siyasi partiler arasında kayırmacı bir düzen ve paranın egemenliği altında tam eşitsizlik vardır.
Partilere Devlet bütçesinden yapılan ve asla kabul edilemez bulduğumuz hazine yardımı altında mevcut sistemin dayatıldığı Faşist bir seçim düzeni. Bunu tamamlayan Radyo ve Televizyondan Yararlanma adaletsizliği. Bunların da ötesinde basın yayın kuruluşlarının kendi içinde uyguladıkları kapitalist yayıncılık anlayışı. Bağımsız adayların durumu daha da kötü.
Demokratik koşullardan biriside televizyon ekranlarında parti liderlerinin ve adaylarının açık oturumlarla projelerini tanıttıkları ve tartıştıkları programlardı. Tabi bunlar demokrasi öncesi dönemlerde olan seçimlerde kalmıştır. AKP iktidarları ve Cumhurbaşkanlığı sistemi her alanda olduğu gibi serbest ve demokratik koşullarda yapılması gereken seçimleri de sonu getirdi.
Şimdi seçimlerde ne yapılmalı? Bu sorunun yanıtı üç temel anlayışa ve bilince dayalı çözüme bağlı. Biz insan olmak, yurttaş olmak ve bunun yanında sınıf bilinciyle kendi us’umuzda vereceğimiz yanıtla sorunları kalıcı olarak çözebiliriz.
1 - Yaşadığımız sorunların kaynağını oluşturan ve bu kaynaktan beslenen parti ve adaylara oy verecek miyiz?
2 - Karar organlarında bizim yaşadığımız sorunlardan beslenen ve bizim gibi yaşamayan kişileri bulunduran partilere oy verecek miyiz?
3 - Parti programlarında yaşadığımız sorunlara ikna edici bir çözümü ve buna uygun bir siyaseti olmayan partilere oy verecek miyiz?
Kısacası eşit ve demokratik koşullardan yoksun bir seçimle ne ülkemizin, ne ilimizin, ne de beldemizin sorunları çözülemez. Eğer seçimlerden Hak’tan ve Halktan yana, ülke ve ulus yararına gerçekçi, sorunları çözen bir sonuç bekleniyorsa öncelikle Demokratik Koşulların vazgeçilmez olacağı adaletli bir seçim sistemi kurmamız gerekiyor. Aksi halde bize dayatılan seçilmişleri seçmek zorunda kalırız.
Gürsel GÜZE | 25.01.2024