Abdullah DAMAR
İşte Abdullah DAMARın kaleminden kendi güncel biyografisi
Milli Eğitim Bakanı SayınYusuf Tekin, katıldığı bir canlı yayın programında, kız çocuklarını okula göndermeyen ailelerin, "Ben çocuğumu erkeklerle aynı okula göndermek istemiyorum." dediğini iddia ederek "Şimdi benim Milli Eğitim Bakanı olarak birincil hedefim ne? Kız çocuklarının okullaşmasını sağlamaktı. O zaman veliyi ikna etmek için biz, gerekirse kız okulları da açabilmeliyiz, veli isterse çocuğunu kız okullarına gönderebilmeli, isterse erkeklerin gittiği okullara gönderebilmeli.”
Milli Eğitim Bakanı SayınYusuf Tekin, katıldığı bir canlı yayın programında, kız çocuklarını okula göndermeyen ailelerin, "Ben çocuğumu erkeklerle aynı okula göndermek istemiyorum." dediğini iddia ederek "Şimdi benim Milli Eğitim Bakanı olarak birincil hedefim ne? Kız çocuklarının okullaşmasını sağlamaktı. O zaman veliyi ikna etmek için biz, gerekirse kız okulları da açabilmeliyiz, veli isterse çocuğunu kız okullarına gönderebilmeli, isterse erkeklerin gittiği okullara gönderebilmeli.” Karma eğitimin esas olduğunu söyleyen Tekin, "Ama bu tür gerekçelerle, yani eğitimin, okullaşma oranının artması anlamında bu tür tedbirleri almak gerekiyorsa beraber alalım." ifadesini kullandı.
Bu ifadeler üzerine, bizim de içinde olduğumuz cenahtan, karma eğitimin tehlikede olduğuna dair birçok açıklama yapıldı.
Bu konu bizi yıllar önce “Haydi Kızlar Okula Kampanyası” sırasında, mesai arkadaşlarımızla birlikte Şanlıurfa’nın Harran ilçesinde yaptığımız çalışmaları hatırlattı.
Bu çalışmalara geçmeden önce UNICEF’in eğitim hakkı konusundaki tespitine bakmak gerekiyor. UNICEF, "Her çocuk eğitim hakkına sahiptir. Eğitim; çocuklara, yeteneklerinin farkına varmaları ve zararlı şeylerden kendilerini korumaları için gerekli olan bilgi ve beceriyi kazandırır. Ve eğitim daha nitelikli bir yaşamı beraberinde getirdiği gibi topluma büyük katkılar sunar. Bu nedenle eğitim, her ülkenin kalkınması için önemlidir. Buna karşın kızlar bu hakkın çok uzağında, çok gerisindedirler. Bu durum devam ettiği sürece, söz konusu kalkınma hiçbir zaman gerçekleşemeyecektir." tespitiyle beraber 2003 yılında bir kampanya başlattı. Bu kampanyanın Türkiye ayağı, ‘Haydi Kızlar Okula’ sloganında ifadesini bulan ‘Kız Çocukların Eğitimine Destek Kampanyası’, dönemin Milli Eğitim Bakanı Sayın Hüseyin Çelik ile UNICEF Genel Direktörü Carol Bellamy tarafından 2003 yılı Haziran ayı ortalarında başlatılmıştı.
Kampanyanın amacı; 2005 yılına kadar ilköğretimde kız–erkek öğrenci eşitliğini sağlamak olarak belirlenmiş, bu amaç doğrultusunda, kız çocukların okullulaşma oranlarının görece düşük olduğu 53 ilde kampanya yürütülmesi karar altına alınmıştı.. 2003 yılında yapılan ve eğitimde toplumsal cinsiyet konusunu ele alan araştırmaya göre, ilköğretime kayıt açısından kız ve erkek çocuklar arasında %7’lik bir açık bulunmaktaydı.
O dönemde Türkiye’de eğitim alanındaki cinsiyet eşitsizlikleri ülkenin özellikle doğu ve güneydoğu bölgelerinde önemli boyuttaydı. Kimi illerde 6-14 yaş arasındaki kız çocuklarının yaklaşık % 50’si okula devam etmezken, ülkenin kırsal kesimlerinde bu oran % 60’ı geçmekte ve bu çocukların okula kaydı bile bulunmamaktaydı.
Bu durumun nedenleri arasında;
Doğu ve güneydoğu illerinde okul ve derslik yetersizliği ileri boyutlardaydı.
-Taşımalı eğitimle çocukların kilometrelerce uzaktaki okullara gitmek zorunda kalmaları O dönemde 57 bin öğrenci taşıma merkezlerine taşınmakta, 21 bin kız öğrenci devamsızlık yapmaktaydı.
-Taşınma olanağı olmayan 52 bin çocuk yatılı okullarda kalmak zorundaydı ve aileler çocuklarını yatılı okullara göndermek istememekteydi.
-Kız çocuklarının okula gönderilmemesinin nedenleri arasında ekonomik zorluklar ve çocukların tarla işlerinde çalıştırılması olarak görülmekteydi.
-Kültürel ortam ve ataerkil aile geleneği nedeniyle kız çocuklarının eğitim alması geri plana atılmıştı.
- Birçok aile kız çocuklarını henün 14-15 yaşında evlendirmekte, özellikle Harran, Akçakale gibi yerlerde ikinci, üçüncü eş olarak bu çocuklar evlendirilmekteydi.
-Başarılı kadın örneği yok denecek kadar azdı, model olması gereken kadın öğretmenlerse kent merkezlerinde görev yapmaktaydı. (Yeni atanan bir kadın öğretmenin, norm kadrosu olmayan merkez bir okula alınması için yerel yöneticilerle tartışmış, o tartışma sonucunda yöneticilik görevimizden istifa etmiştik.)
-Bu ortamda çocuklarını okutmak isteyen aileler özellikle 5.sınıftan itibaren artan eğitim harcamaları nedeniyle kız çocuklarını okutmamaktaydı.
Çocuklar, özellikle de kızlar, evde ya da tarlada işlere yardımcı olsunlar diye okula gönderilmemekteydi. Kız çocuklarının eğitimi, geleneksel olarak fazla önemsenmemekteydi.
Bütün bunlara ek olarak özellikle görev yaptığımız Harran’da., kırsal kesimden kent merkezlerine çeşitli nedenlerle yaşanan göç dalgası köy okullarını açık tutmanın maliyetini yükseltmiş, bu amaçla taşımalı eğitim sistemi hayata geçirilmişti. Bu sistemde çocuklar taşıma merkezi olarak belirlenen okullara taşınmaktadır. Ancak burada da bazı sorunlar ortaya çıkmakta, bazı yörelerde aileler özellikle ergenlik yaşındaki kızlarının erkeklerle aynı araçta okula gidip gelmesini istememektedir. Bu durum da kızların yüksek oranda okulu terk etmelerine neden olmaktadır.
İşte bu tanımladığımız tablonun en çarpıcı örneklerinin yaşandığı Şanlıurfa’nın Harran ilçesine 2002 yılı Temmuz ayında ilçe milli eğitim şube müdürü olarak atandığımızda şöyle bir tabloyla karşılaştık; ilçe genelinde 78 köy okulu, merkezde 1 lise, 3 ilköğretim okulu ve yaklaşık 6500 öğrenci bulunmakta ve bu öğrencilerin 5 bini erkek, 1500’ü kız öğrenciydi. Daha da çarpıcı olanıysa okullardaki öğrenci durumunu incelediğimizde ise merkezde bulunan lisede 500 öğrenci olmasına rağmen sadece 1 kız öğrenci olması, köy okullarında ve taşıma merkezlerinde hiçbir kız öğrencinin olmadığı gerçeğiyle yüzleşmemizdi.
2003 yılında “Haydi Kızlar Okula Kampanyası”nın başlatılmasıyla, kampanya çerçevesinde ve özellikle orada uzun süre görev yapan öğretmen ve yöneticilerle durum değerlendirmesi yaptığımızda üç aşamalı bir plan geliştirdik. Planımızın ilk aşaması mülki amir önderliğinde bir komisyon oluşturarak bu komisyon aracılığıyla bütün köyleri gezmek, vatandaşları, kız çocuklarının okula gönderilmesi için gereken çalışmaları yapmaktı. Planımızın ilk aşamasını gerçekleştirdik. Yeteri kadar komisyon kurarak çalışmalara başladık. Komisyonda biz, ilgili okul müdürleri, ilçe müftülüğünden temsilci ve kadın öğretmenler yer aldı.
Kız çocuklarının neden okula gönderilmediğini araştırdığımızda, çoğunlukla tarlada aileye yardım etme, ev işlerine yardım etme, okula gitmek için erkek öğrencilerle birlikte araçlara binmeme ve erkek çocuklarla aynı sınıfta öğrenim görmeme gibi nedenler öne çıkmıştı.
Bu gerekçelere paralel olarak planımızın ikinci aşamasını vatandaşlarla paylaştık. Kız çocuklarını taşıma merkezi okullara ayrı araçlarla taşıyacaktık. Üçüncü olarak da yaşları ilkokul birinci sınıfa uygun olmayan öğrencilere Halk Eğitim merkezi bünyesinde okuma yazma kursları açarak birinci ve ikinci kademe okuma yazma belgesi verip, yaşlarına uygun sınıflara kaydetmek ve üstelik bu sınıflarda karma eğitim değil, sadece kızların devam edeceği sınıflar oluşturmaktı.
Bu planımız hem mülki amir, hem de vatandaşlar tarafından olumlu karşılandı. Çalışmalara başladık. Yoğun ve olağanüstü bir performansla 2003 yılı Eylül ayında adrese dayalı kayıt sisteminin de yardımıyla yüzlerce kayıt dışı kalmış kız çocuğunu okullara kaydettik ve taşıma merkezlerine taşıdık. Okullarımız doldu, taştı. İlçedeki diğer kamu kurumlarının atıl salonlarını, lisenin bir bölümünü ve atölyelerini dahi sınıf olarak kullandık. Velilerimize söz verdiğimiz gibi her köye kızlar için araçlar tahsis ettik, sadece kızlardan oluşan sınıflar oluşturduk ve ilk dönemin sonunda bütün kız çocuklarına okuma yazma belgesi vererek yaşlarına uygun sınıflara kaydettik.
Kampanya devam ederken yapılan dönem sonu değerlendirmelerinde kız öğrenci sayımızı % 220 oranında arttığını tespit ettik. Şanlıurfa’da, ilçeler arasında en büyük başarıyı yakalamıştık. İlçemize okul yatırımları, derslik yapımı, yetmeyen yerlere Atatürk Barajı şantiyesinde prefabrik okullar, lojmanlar taşıdık. Son olarak da, ilçe genelinde bir bağış kampanyası açarak, öğretmenlerin de desteğiyle 3 ay gibi bir sürede kız pansiyonu olan “Öğretmenin Pansiyonlu İlköğretim Okulu”nu kazandırdık. Öyle ki, 2004 Haziran ayında memleketlerine giden öğretmenler, Eylül ayında Harran’a döndüklerinde karşılarında 24 derslikli, pansiyonlu bir okul buldular.
Bu çalışmalarımız üzerine dönemin İlköğretim Genel Müdürü Sayın Servet Özdemir ve UNICEF Temsilcileri ilçemizi ziyaret ettiler. Bizlerle toplantılar yaptılar, çalışmalarımızı anlattık. İlçeden bir grup kız öğrenci ve velilerle birlikte bir televizyonda program yapan Sayın Mehmet Ali Birand’ın programına katılmak üzere İstanbul’a gittik ve programa katıldık. Ulusal basından birçok gazeteci ilçemize gelerek röportaj yaptı. Yaptığımız çalışmalar UNICEF tarafından bir broşür haline getirilerek ilgililere sunuldu.
2006 yılında ilçeden ayrılırken öğrenci sayımız 13 bin civarındaydı ve kız erkek öğrenci dengesi sağlanmıştı.
2018 yılında, kızımızın öğretmen olarak Harran’a atanması nedeniyle ilçeye gittiğimizde, gördüğümüz manzara karşısında adeta şok yaşadık. 2003 yılında lisesinde 1 kız öğrencinin bulunduğu ilçede Sağlık meslek Lisesi, İmam Hatip Lisesi, birçok ilkokul açılmıştı. Kızlar, çalışma yaşamına katılmış, alışveriş yaptığımız marketlerde, diğer kurumlarda çalışan kadın oranı yükselmişti. Hele, Gaziantep’te bir üniversitenin lokalinde sohbet ederken tanıdık bir sesin bize seslenmesi, o kişinin, kızını hukuk fakültesine kaydetmek için ilimize geldiğini ifade etmesi ikinci bir şoku yaşattı.
Çok önemli çalışmalar yapmıştık, adeta ilçenin kaderi değişmiş, kızların eğitim alması ve iş hayatına girmesi, onların erken evlilik gibi, ikinci eş gibi durumlarını ortadan kaldırmış, hayata eşit olarak katılmalarını sağlamıştı. (Dönemin belediye başkanının üç eşli olması durumun vahametini açıklamaya yetecektir.)
-Bu çalışmaları yapmayacaktık da ne yapacaktık?
-Haydi Kızlar Okula Kampanyası ile ilgili birçok yöneticinin yaptığı gibi kağıt üstünde komisyonlar kurup, hayali raporlar mı hazırlamalıydık?
-Kızların, taşıma merkezi okullara ayrı araçla gitme taleplerini yok sayıp, gelen gelir, gelmeyen gelmez, kızlara ayrı araç tahsis etmek haremlik selamlık uygulaması olur, bunu yapamayız, laikliğe aykırı mı deseydik?
-Kızların okuma yazma öğrenmesi, sadece kızların olduğu sınıflarda eğitim alması, yaşlarına uygun okullara kaydedilmesi uygulamasını yapmak yerine, bu uygulama karma eğitimi yok saymaktır, laikliğe aykırıdır, laiklik adım adım elden gidecek mi deseydik?
Bugün Sayın Bakanın açıklamalarıyla başlayan karma eğitim tartışmaları, boş tartışmalardır ve karma eğitimi esnetecek tartışmalar değil, laikçi hezeyanlardır!
Herhangi bir konuda tartışma yürütülecekse, hele de bu konu eğitimle ilgiliyse, ülke sosyolojisi, ifade özgürlüğü, din ve vicdan özgürlüğü, laikleşme, sekülerleşme gibi kavramların süreçten kopuk ezberlenmiş “İlerici-gerici” saçmalıklarıyla değil; üretici güçlerin gelişimini, kentleşmeyi, bilimsel gelişmeleri, Anadolu kültürünü, insanını, dinsel zenginliğini, hoşgörüyü ve bir bütün olarak birbirine saygıyı elden bırakmamak gerekiyor.
Ayrıca sadece kız çocuklarına mahsus okul türleri zaten eğitim sistemimizde var ve bütün dünyada da bu tür uygulamalar mevcut. Sayın Bakan’ın açıklamalarını bağlamından koparmak yerine, varsa alternatif eğitim uygulamalarını bilince çıkarmak ve elden geldiğince uygulamaya çalışmak gerekiyor.
Bu bağlamda Türkiye kapitalizminin geldiği aşama, kentleşme, bilimsel gelişmeler ve anayasanın, hukukun, kanunların ve bilginin akla ve bilime dayanması anlamına gelen laikliğin tehlikede olduğu, Türkiye’nin Afganistan olacağı, Ortadoğu ülkesi olacağı, IŞİD’leşeceği gibi işkembeden atılan söylemlerin ne sola, ne de halka bir yararı olmayacaktır!
Karma eğitim asıldır fakat duruma göre vatandaşlarımızın taleplerinin dikkate alınması da demokratik bir ülke olmanın gereğidir.
Kaynaklar
HAYDİ KIZLAR OKULA! KIZ ÇOCUKLARIN OKULLULAŞMASINA DESTEK KAMPANYASI.MEB İLKÖĞRETİM GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
Abdullah DAMAR | 14.07.2023