17/11/2025 Bu Yazı 157 Defa Görüntülendi.
Sevgili okurlarıma merhaba diyerek her hafta engelliler üzerine yazdığım yazılarla sizlerle buluşurdum; ancak bu hafta bir değişiklik olsun istedim.
Sevgili okurlarıma merhaba diyerek her hafta engelliler üzerine yazdığım yazılarla sizlerle buluşurdum; ancak bu hafta bir değişiklik olsun istedim. Çünkü içinde yaşadığımız çağda, hepimizi ilgilendiren ve insanlığın geneline hâkim olmuş bazı istenmeyen değişimler artık göz ardı edilemeyecek kadar belirgin hâle geldi. Bu nedenle, bugün insanlığın değerlerindeki aşınmayı, içimizi kemiren tedirginlikleri ve toplumun ruh hâlindeki kırılmaları ele almak istedim.
Son yıllarda insanlık büyük bir dönüşüm geçiriyor; ne var ki bu dönüşümün adına “ilerleme” demek bir hayli güç. Bir zamanlar insanı insan yapan erdemler; merhamet, vicdan, adalet, dayanışma ve paylaşma gibi kıymetler sanki yavaş yavaş elimizden kayıp gidiyor. Yerlerini ise bencillik, çıkarcılık, umursamazlık ve koşulsuz bir hızla tüketme arzusu alıyor. Artık insanlar birbirine bir adım yaklaşmadan önce kendi menfaatini düşünüyor; selam vermek bile karşılık beklenen bir alışverişe dönüşüyor. Sanki görünmeyen bir el, insan ruhunun derinliklerine “önce sen, yalnızca sen” cümlesini kazımış gibi.
Günlük hayatımızda karşılaştığımız onca hayal kırıklığının temelinde de işte bu anlayış yatıyor. Birbirini anlamayan, dinlemeyen, görmeyen, görse bile görmezden gelen insanların arasında yaşamak; insanın ruhuna ağır bir yük bindiriyor. Her geçen gün daha çok yoruluyor, daha fazla kırılıyor ve yavaş yavaş herkes kendi iç dünyasına kapanıyor. Böyle olunca da toplum, aynı gökyüzünün altında yaşayan insanlar olmaktan çıkıp, birbirine yabancı ruhların oluşturduğu kalabalıklara dönüşüyor.
İşte bu nedenle, önümüzdeki sürecin ne getireceğini kestirememek hepimizi bir hayli tedirgin ediyor. Toplumsal değerlerin böylesine hızlı bir şekilde eridiği bir dünyada, geleceğin nasıl bir şekle bürüneceğini düşünmek bile bazen ürkütücü olabiliyor. Çünkü insanlığın pusulası şaştığında, yolun nereye varacağını kimse bilemiyor. Belirsizlik, insanların kalbinde derin bir kaygı çukuruna dönüşüyor.
Peki, bize ne oldu böyle? Bu soru belki de hepimizin zihninde aynı anda yankılanıyor. Cevap arayışımız devam ediyor; fakat değişmeyen bir gerçek var ki o da şudur: Değerlerini kaybeden toplumlar, kimliğini de kaybeder. İnsan olmanın özüne dönebildiğimiz, birbirimizi yeniden görebildiğimiz, anlamayı ve anlaşmayı yeniden hatırlayabildiğimiz günlere kavuşmak dileğiyle.
Mehmet YILDIRIM | 17.11.2025