Uzm Psk. Talip SAMİ

Uzm Psk. Talip SAMİ

Ben Şanlıurfa’da doğup, güneydoğu coğrafyasından beslenerek büyüyen ve yine bu coğrafyadan beslenerek çalışan bir ruh sağlığı uzmanıyım. İsmim görmüş olduğunuz batılı görünümlü görselimin yanındaki gibi Talip Sami’dir. Lisans eğitimimi Psikoloji alanında tamamlayıp, uzmanlığımı ise Bağımlılık ve Adli Bilimler Enstitüsü’nde, Klinik Psikoloji alanında ve Bilişsel Nöropiskoloji alanlarında yapmış bulunmaktayım. Bugün Diyarbakır ve Şanlıurfa’da özel bir klinikte ergen ve yetişkin alanında danışan kabul etmekle birlikte psikolojiyi falcılık ve hurafe sektöründen çıkarıp bilimsel alanda kullanılmasına yönelik bir nefer olarak psikoloji atölyeleri ve podcastler düzenlemekteyim.

Kadın Cinayetleri: Toplumsal Travmanın Psikolojik Yansımaları

Bir karton parçasına yazılmış, (muhtemelen genç yetişkinlik döneminde) bir kadının elindeki pankarta gözüm takıldı. Şöyle yazıyor: “Rastgele bir yere çiçek bıraksak, bir kadının mezarına denk gelecek.” Ne vakittir buna “olabilir, doğrudur” diyebiliyoruz sizce?

Bir karton parçasına yazılmış, (muhtemelen genç yetişkinlik döneminde) bir kadının elindeki pankarta gözüm takıldı. Şöyle yazıyor: “Rastgele bir yere çiçek bıraksak, bir kadının mezarına denk gelecek.” Ne vakittir buna “olabilir, doğrudur” diyebiliyoruz sizce?

Bugün, sana merhaba diyemedim sevgili okur. Bu kez benim de bir şeyler paylaşmaya ihtiyacım vardı. Son günlerde yine kadın cinayetlerinde üst sıralardayız. “Biz” diliyle konuşuyorum; çünkü bu hususta güvenliği ve adaleti sağlayanı da “biz” yaptık. İkbal Uzuner ve Ayşenur Hilal’in trajik ölümleri, toplumsal hafızamızda derin yarıklar oluşturacaktır. Bu yüzden de bireysel değil, toplumsal bir travmayı da yansıtacaktır.

Bu yazıda caniliği masumlaştıracak bir psikolojik analiz bulamayacaksınız. Elbette ki temel psikolojik unsurlara dayanan eylemlerdir; fakat gerçeklikten bağımızı koparıp bu eylemin bireye ve topluma olan zararını ruh sağlığı ile açıklamaya çalışmak büyük bir ahlaki sorun olur. İlla ki bir sebebe bağlı kılacaksak psikolojik bir sebepten ziyade, sosyolojik bir sebep aramamız daha doğru olur: “Toplumsal cinsiyet eşitsizliği”.

Bu cinayetler sadece fiziksel bir saldırı değil, aynı zamanda psikolojik ve toplumsal bir tahakkümün sonucudur. Kadının birey olarak varlığını ve toplumdaki yerini tehdit eden bir baskı aracıdır. Aslında diğer gerçeklik nedir biliyor musunuz? Bu cinayeti işleyen bireyler yaşadıkları kontrol kaybıyla, öfke yönetimindeki yetersizlik ve düşük öz-değer sorunları ile yaşadıkları aşağılık kompleksini ve kendi güçsüzlüğünü örtmeye çalışırlar. Hayatla başa çıkmayı başaramamış sapkınların tercih ettikleri bir yöntem sebebi ile belki de kendi hayatımızdaki kadınların yüzüne bakmaya utanacak hale geldik.

Toplumun genelinde var olan cinsiyetçi tutumlar, ataerkil normlar ve şiddeti meşrulaştıran söylemler, bu cinayetlerin zeminini hazırlar. Kadın cinayetlerinin ardında yatan bir diğer kritik unsur da “sistemik bir göz yummanın” olmasıdır. Bilimsel karşılığı “Seyirci Etkisi Teorisi”dir. 1964 yılında 28 yaşındaki bir genç kadın olan Kitty Genovese, barmenlik yaptığı iş yerinden ayrılıp evine gittikten sonra evinin önünde saldırıya uğrar ve o dönemin haber mecralarının bildirdiğine göre 37 görgü tanığının hiç birinin yardım etmediği tespit edilir. Kitty Genovese öldü. Sadece seyirci etkisi değil; aynı zamanda hukuki ve toplumsal mekanizmaların kadınları yeterince koruyamaması, şiddeti önleyecek politikaların yetersiz kalması gibi faktörler de sistemik, hatta sistematik bir göz yummadır. Bu durum, şiddeti uygulayan kişinin cezalandırılma ihtimalinin düşük olduğuna dair bir algı yaratır ve suçluların kendilerini daha rahat hissetmesine yol açar.

İkbal Uzuner ve Ayşenur Halil cinayetleri de benzer bir dinamiğin kurbanları. Bu vakalarda failin geçmişte şiddet uyguladığı ya da tehditlerde bulunduğu yönünde işaretler var. Ancak bu işaretler ya yeterince ciddiye alınmamış ya da gerekli koruma tedbirleri uygulanmamıştır. Travmatik olaylara her zaman bir kurban bulduk; fakat asla köklü çözüm üretecek yeterlilikte olmadık. Gün geçtikçe uzaklaştığımız insanlığımızın geri kazanımı da bir o kadar uzun vadeye yayılmaya başladı.

Bu cinayetler toplum üzerinde nasıl bir etki yaratıyor? Her bir kadın cinayeti kolektif bir travmanın yeniden canlanmasına neden oluyor. Özellikle kadınlar arasında yaygın bir güvensizlik, korku ve kaygı hali yaratıyor. Erkeklerde ise utanç, özgecilik duygusundan uzaklaşma gibi sorunlar teşkil ediyor. Şiddetin sadece fiziksel olmadığı, psikolojik anlamda da ağır sonuçlar doğurduğu ortada. Kadınlar, her gün potansiyel bir tehlike ile yüzleşmek zorunda kalıyorlar. Bu onları yaşam kalitesini doğrudan etkileyen bir faktör. Belki aşk, sevgi gibi masum duygular bile yaşanmaması gereken, kötü sonuçlar doğuracak bir sistem gibi görünmeye başlıyor onlar için.

Herhangi bir şeyi ne kadar sık görürseniz, o kadar normalleşmeye başlar. Maalesef bu cinayetleri yoğun bir şekilde görmeye başladıkça toplum da bu gibi hususlarda duyarsızlaşmaya başladı. Travma bir kez yaşandığında onun etkileri zamanla azalabilir; fakat sürekli tekrar eden travmalar toplumda bir “şiddet normalleşmesi” yaratabilir. Bu da bireylerin şiddeti kanıksamalarına ve toplumsal dayanışma mekanizmalarının zayıflamasına yol açar.

Sonuç olarak, İkbal Uzuner ve Ayşenur Halil gibi isimler, kadın cinayetleri hususunda buzdağının görünen kısmını temsil ediyor. Bu tür trajediler, hem bireysel hem de toplumsal düzeyde ciddi psikolojik sonuçlar doğurmaya devam edecektir. Şiddetin psikolojik dinamiğinden ziyade, adaletsizliğin ve bu adaletsizliğe karşı suskun kalmanın psikolojik dinamiğinin analiz edilmesi daha önemlidir. Ancak asıl çözüm, toplumsal cinsiyet eşitliği bilincinin sağlıklı bir şekilde öğretilmesi ve şiddeti önleyecek politikaların yazılı değil de eylemsel bir şekilde hayata geçirilmesi ile mümkündür. Bu noktada hukuki düzenlemelerin caydırıcı hale gelmesi önem arz etmektedir.

Şiddetle mücadele etmemenin en kesin yolu, önlemektir. Önlersek, mücadeleye gerek kalmaz. Kirli balkonumuza bu hafta da konduracak bir toz bulduk. Ne zaman başımıza yıkılacak diye beklemek yerine birey ve toplum olarak sorumluluk almalı, bu acı dolu gerçekliklerin önüne geçilmelidir.

Kadın cinayetleri psikolojik etkenlerle açıklanamaz. İyi gelenlerin çok olsun sevgili okur.


Uzm. Psk. Talip SAMİ | 07.10.2024