Uzm Psk. Talip SAMİ

Uzm Psk. Talip SAMİ

Ben Şanlıurfa’da doğup, güneydoğu coğrafyasından beslenerek büyüyen ve yine bu coğrafyadan beslenerek çalışan bir ruh sağlığı uzmanıyım. İsmim görmüş olduğunuz batılı görünümlü görselimin yanındaki gibi Talip Sami’dir. Lisans eğitimimi Psikoloji alanında tamamlayıp, uzmanlığımı ise Bağımlılık ve Adli Bilimler Enstitüsü’nde, Klinik Psikoloji alanında ve Bilişsel Nöropiskoloji alanlarında yapmış bulunmaktayım. Bugün Diyarbakır ve Şanlıurfa’da özel bir klinikte ergen ve yetişkin alanında danışan kabul etmekle birlikte psikolojiyi falcılık ve hurafe sektöründen çıkarıp bilimsel alanda kullanılmasına yönelik bir nefer olarak psikoloji atölyeleri ve podcastler düzenlemekteyim.

Cebimiz Ağlarken Ruhumuz Ne Halde?

Sabah pazarından gelen zam haberiyle uyananlar için “Günaydın!” demek bile iç burkan bir jest haline geldi. Rahmetli Kemal Sunal’ın “Orta Direk Şaban” filmini hatırlarsınız.

Sabah pazarından gelen zam haberiyle uyananlar için “Günaydın!” demek bile iç burkan bir jest haline geldi. Rahmetli Kemal Sunal’ın “Orta Direk Şaban” filmini hatırlarsınız. Sene 1984, zam haberlerini duyan Kemal Sunal, baygınlık geçirir. Kahvedeki ağabeylerden biri de “alıştıra alıştıra söyleseydin” der; fakat alışmanın toplumsal suskunluğa yol açtığını bilmeden… Hal böyle iken ruh sağlığımızı korumak için kendimizi değil, bütçemizi planlar olduk.

Mesele yalnızca cebimizin değil, zihnimizin de yıpranması. Zihnimiz yıpranınca da bilişsel süreçler dahil olup, ruh sağlığımıza yansımaması mümkün değildir. Öyle ki geçim sıkıntısından kaynaklanan intihar girişimleri ve boşanmaların sayısı göze batacak oranda yüksektir. Yani ekonomik kriz, toplumun yoğun nüfusunda, anksiyete kriziyle doğru orantılıdır.

Adı “geçim sıkıntısı” olan bir süreç var ve bu noktada stressiz bir yaşam mümkün diye mi düşünüyorsunuz? Bilin bakalım kim yanılıyor? Stres üç aşamada meydana geliyor. Başlık ve örneklerle açıklayalım:

1.      Alarm Evresi: Bu evrede kişi stresörle (stres yaratan faktör) ilk defa karşılaşır ve buna gösterdiği ilk tepkiye alarm evresi denir. Bu aşamada adrenalin bezleri tarafından daha çok hormon salgılanır, kan basıncı yükselir, solunum artar ve kaslar gerilerek vücut kendini korumaya çalışır. Örneğin her ay maaşınızın aynı gün yattığını düşünün. O gün de, onun garantisi ile normalde sıfırı tükettiğiniz maaş kartınızla alışverişe çıkıyorsunuz. Kasaya gelip ürünleri geçtikten sonra temassız kartınızı gülümseyerek uzatıyorsunuz; fakat o da ne?! Maaş yatmamış. İşte bu noktada yaşadığınız duygu durum ve tepkiler beyninizin içinde çift katlı bir çimento kağıdının yırtılmasına benziyor.

2.      Direnç Evresi: Bu evrede kişinin bedeni ve ruh hali, tüm bu yıpranmayı toparlamak adına psikolojik ve fiziksel enerji harcar. Kişi bu aşamada stresle aktif bir şekilde savaşır. Yoğun bir enerji harcaması sebebiyle de yorgunluk hisleri başlar. Bununlar birlikte kaygı, gerginlik ve alınganlık da bu evrenin bileşenleri arasındadır. İki sonuç var. Kazanırsa stresi tetikleyen fiziksel ve ruhsal semptomlar ortadan kalkacak; fakat kazanamazsa, üçüncü evreye merhaba diyecek. Örneğin maaşınızın yatması için, iş yerinizin muhasebesi ya da idari işleriyle konuşuyorsunuz. Maaş yoksa gelmem diyorsunuz. Hatta belki cebimde minibüs parası kalmadı diye yalan söylemek zorunda bile kalabiliyorsunuz. Fakat herhangi bir olumlu sonuç alamayıp tekrardan maaş yatmamış olsa da işe gitmek zorunda kalıyorsunuz.

3.      Tükenme Evresi: Bu evrede direnmek için yöntemler ve çabalar yetersiz kalmıştır. Stresin kötü etkileri görülmeye başlanır. Direncin yokluğu sebebiyle ruhsal ve fizyolojik rahatsızlıklara açık hale gelinir. Örneğin direnç evresinde maaşınızı almak için çabaladığınız eylemler sonuç vermedikten sonra depresif bir duygu durumuna bürünmek.

Gündelik harcamaların bile “yaşamsal tehdit” haline geldiği bir dönemin içindeyiz diye düşünüyorum. Piyasada alışverişinizin çıkışında bir bütçe, kalbinizde bir umut var; fakat kasaya geldiğinizde o umut, bütçenizin derinlerinde kayboluyor. Beynimiz sürekli “savaş ya da kaç” faaliyetinde. Kim kaçtı, kim savaştı derken akşam oluyor; ama bu savaş hiç bitmiyor.

Ekonomik baskının yarattığı stres ve kaygı; birçok kişinin sabırsız, hoşgörüsüz ve aşırı tepkili hale gelmesine sebep oluyor. Bir huzurlu tebessüme bile tahammülümüz ve hoşgörümüz kalmadı. Geçimimizi, günlük enerjimizi, motivasyonumuzu ve hayatta kalma arzularımızı bile zorluyor. Bu yüzden tükenmişlik meselesi yalnızca çok çalışan değil, geçinmeye çalışan bireylerin de meselesi oldu. Hayaller büyüdü belki ama hedefler küçüldü. Meyve yiyebilmek lüksü ile ev sahibi olabilmek lüksü neredeyse aynı.

Kimimiz ağlanacak haline gülerken, kimimiz de yaşamdan soğumaya devam ediyor. Fakat problem mizahla çözülecek kadar basit değil. Başlangıç için bazı adımlar şart. Öncelikle evrensel duygular beslemek adına aynı fakirlik düzeyinde arkadaşlar edinin. Profesyonel destek almak da çok önemi; fakat terapi ücretinin yerine temel ihtiyaçlarınızı karşılamak ruh sağlığını daha olumlu etkileyecektir. Eyleme geçmek önemli. Yürüyüş, nefes, fiziksel sağlık… Eylenmesi ve korunması gereken şeylerden kopmamak gerekiyor.

Geçim sıkıntısı yalnızca bir ekonomik sorun değil, aynı zamanda ciddi bir ruh sağlığı sorununa yol açabilecek bir sosyodemografik değişkendir. Umut edelim ki; biz de son kalan zeytin tanesini, kavanoz müzesine koyup ekmeğimizi banmayalım. Bazen gülümsemek bile yükü hafifledir. Gülümsemek, umudunu kaybetmemektir. Kirli balkonumuzu bugün elimizde olmayan sebeplerle kirlettik. Hoşça kal sevgili okur.

Uzm. Psk. Talip SAMİ | 14.10.2024