Dicle ATILMIŞ
Dicle Atılmış
Öncelikle bu yazımla son kez gündemi yorumlayacağımı ve bundan sonraki köşe yazılarımın içeriğinin bilimsel yazılar olacağını söyleyeyim. Çünkü o alanda eğitim gördüm ve gündeme ilişkin yazılar için, eleştirerek değişeceğine veya kızmayla gelişeceğine olan inancımı yitirdim.
Öncelikle bu yazımla son kez gündemi yorumlayacağımı ve bundan sonraki köşe yazılarımın içeriğinin bilimsel yazılar olacağını söyleyeyim. Çünkü o alanda eğitim gördüm ve gündeme ilişkin yazılar için, eleştirerek değişeceğine veya kızmayla gelişeceğine olan inancımı yitirdim. Halbuki aldığımız eğitim, öğrendiğimiz kültür, yaşadığımız dünya bize hep birliktelikten, üretimden, gelişmekten söz eder değil mi? İnsanı yaşatmak için üretiyoruz ya hani, insanı yaşatmak için uzaya bile çıkıyoruz. Başımıza gelen felaketlerde insan yaşasın diye koşuyoruz birbirimize, değil mi?
Nasıl bir yalan içinde yaşayabiliyoruz peki? Felaket oldu kurtaralım dedik fakat önlemek için, felaket olmadan önce yeterli hassasiyeti göstermedik. Bir şey olmazcı, hallederizci zihniyetimiz sekiz ay önce bir depremde binlerce canlarımızı yitirmemize neden oldu. Disiplinsizdik, çiğdik, vurdumduymazdık. Gösterişte kaldık, kuru kuruya sitem ettik.
Peki ya dünya? Dünyada olup bitenlere de kayıtsız kalmıyoruz değil mi? Afganistan’da olan depremde yitenler, İsrail- filistin savaşı, Rusya Ukrayna savaşı, Afrika’daki yoksulluk, çöken maden ocakları, nükleer denemeler, yangın, sel, hortum ve daha neler neler… Yok yok, kayıtsız kalmıyoruz, kınıyoruz.
Bunca olup bitenin sebebi ne? Hep düşünürüm. Şunun şurasında 30 yıl önce gelen teknoloji ve kötülüğün kontrolsüz bir hızla yayılması mı? Bağımlılığın versiyonlarca yol kat ettiği, madde kullanımından, kumardan, teknolojiden, estetiğe varana kadar budaklanması, bundan mı? İnsan hakları dediğimiz şey, demokratik zeminde hak mücadelesi içine girdiğimiz kavramlar, bunlara ne oldu? Suç işlemek ne zamandan beri toplumsal bir şekilde gerçekleşmeye başladı? Sınıf mücadelelerinin doruklara tırmanması beklenilen bu grafikte toplumlar (küçük kitleler hariç), uyuyan bir deve dönüşmedi mi? Artık sadece ‘’Ruhum böyle bir dünyada yaşamayı kabullenemiyor.’’ diyen 21 yaşındaki gençlerin intiharına şahit olup, şaşa kalıyoruz, değil mi? Uzakları yakın eden, dünyayı evimize getiren, hayatı öğrenmemizi kolaylaştıran, o canım teknoloji bize neden iyi gelmiyor?
Soyut dünyamızda bize her şeyi veren hazlar, somut dünyamızın her şeyini bizden alıyor. 30 yıl önce sirk görmek için, tiyatro izlemek için, kitap almak için, elinde evden yapılmış salça dürümünü alıp, metrelerce yolu kat edenler; insanlık adına atılan adımları daha insanca atıyordu. Durdurulamaz değişimlerin içinde yitip giden insanlığımızı, lütfen biraz durup değerlendirelim.
Bu yol nereye gider?
Bir yere gitmez
O bir ölme biçimidir
İyi yolculuklar denmez bir gidene
Yapılamaz çünkü
Çok yolculuk bir seferde
Yoku denmez her gidene
Herkes o yolun taraftarı olmayabilir
Hiçbir sürgün
Gittiği yolu sevmez mesela
Yol bir yere gitmez
O bir susma biçimidir
Soğuk bir taşıtın uğultusunda
(Bu Yol Nereye Gider?-Yılmaz Erdoğan)
Belki yol bir yere gider ve belki hala temiz kaldıysa düşlerimiz, gittiği yerleri de temizler. Bu umuda olan inancımla yazımı sonlandırıyorum.
Sen ki çiçekleri toplamayan güzelim
Çicekleri sulayan çocuk
Ve ben ki buruk ve kavruk
Bir ihtiyar adamım artık
Öyle güzeldim ki senle, çiçeklerden çok
Ve anladım, anladım ki bir daha
DÜŞÜNDE BİLE GÖREMEZ İŞLER
DÜŞLERİN GÖRDÜĞÜ İŞLERİ
(Güzel’e-Can Yücel)
Dicle ATILMIŞ | 19.10.2023