Serpil ACIOĞLU

Serpil ACIOĞLU

SERPİL ACIOĞLU

1982 Gaziantep doğumlu Serpil Acıoğlu, ilk ve orta öğretimini Gaziantep’te tamamladı. Lisans eğitimini Hacettepe Üniversitesi Tarih Bölümü’nde, yüksek lisansını ise; Gaziantep Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yakınçağ Tarihi Ana Bilim Dalı’nda 137 Numaralı Şeriye Sicili’nin Transkripsiyonu ve Değerlendirilmesi tezi ile tamamladı. Çeşitli kurumlarda Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Okutmanlığı, Tarih, Sosyal Bilgiler, Anayasa ve Vatandaşlık öğretmenliği yaptı. 

2008 yılında Gaziantep Şizofreni Hastaları ve  Yakınları Dayanışma Derneği’nin kurucu başkanlığını üstlendi. 2009 ve 2017 yılları arasında Doç. Dr. Osman Vırıt’ın başkanlığında yönetim kurulu üyeliği görevine devam etti. 2017 yılında derneğin Yönetim Kurulu Başkanı oldu. Şizofreni derneklerinin örgütlenme sorunları ile ilgili araştırmaları sonucunda derneğin kurumsallaşma ihtiyacını ve yapılması gerekenleri tespit etti. Derneği sivil toplum örgütlerinin unsurları üzerinden tanımlayarak kurumsallaşma sürecini başlattı. Bu doğrultuda amacı ve içeriği belirlenen etkinlikler ve onların sonuçları üzerinden yapılan tespitlerle “şizofreni”nin devlet ve toplumsal karşılığını tespit etti.   
2019 yılında Ankara’da düzenlenen Uluslar arası Toplum ve Şizofreni Kongresi’nde, damgalama (stigma)’yı insan hakları ve toplumsal ahlak meselesi üzerinden ele almak gerekliliğini vurguladı. Damgalamayı; unsurları üzerinden insan hakları temelli tanımladı. Bu doğrultuda derneğin hak savunuculuğu faaliyetlerini BM İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi temelinde ele aldı. 2021 yılında 11 Nisan Dünya Şizofreni  ile Mücadele Günü Bildirisi’ni yazdı. Bu bildiri, şizofreni alanında sivil toplum örgütlerinin en geniş katılımlı desteğini alma özelliğine sahiptir. 

Sivil toplum, medya, liderlik, sosyal hizmet, hukuk alanlarında araştırmalar yapan ve çeşitli eğitimlere katılan Serpil Acıoğlu; derneğin örgütselliğini ve devlet kurumları ile irtibatlarını değerlendiren raporlar, bilgilendirme ve gerekçe yazıları yazdı. Başta Sayın Cumhurbaşkanımız R. Tayyip Erdoğan olmak üzere, ilgili bakanlıklar, siyasi parti liderleri, milletvekilleri, basın ve sivil toplum örgütlerine resmi mektup ve yazılar yazdı. Kamu Baş Denetçiliği, Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu, Kişisel Verileri Koruma Kurulu’nun şizofreni, damgalama ve insan hakları konusunda yaklaşımlarını tespit etmek için başvuruda bulundu. Raporlama, bilgilendirme ve gerekçe yazılarındaki konular doğrultusunda CİMER başvuruları yaparak devletin yaklaşımı ile ilgili veri işleme sürecini gerçekleştirdi. 

11 Nisan Dünya Şizofreni ile Mücadele Günü Etkinlik Veri Analiz Raporu’nda tespiti yapılan hukuk mücadelesinin ilk adımlarını attı. Şizofreni kelimesinin hakaret kastı ile kullanımı, medyanın dikkat sorumluluğunu yerine getirmemesi ve idarenin görev ihlali bakımından suç duyurularında bulundu. Başkan Serpil Acıoğlu, şizofreni, damgalama ve insan  hakları temelinde derneğin faaliyetleri doğrultusunda çeşitli raporlamalar yapmaktadır. Ayrıca; TBMM İnsan Hakları Komisyonu için “Şizofreni, Damgalama ve İnsan Hakları Raporu” ile derneğin on altı yıllık örgütselliğini ele alan kitap çalışmasına da devam etmektedir.  

Sivil Toplum Kuruluşları ve Etik

Etik, toplumsal değer unsuru olarak; ahlak kavramı içerisinde mesleki kuralların toplumsal fayda temelinde çerçevesini şekillendiren felsefi ve bilimsel alanda tartışılan, gelişen ve dönüşen bir olgu olarak önem arz etmektedir.

 

 

Etik, toplumsal değer unsuru olarak; ahlak kavramı içerisinde mesleki kuralların toplumsal fayda temelinde çerçevesini şekillendiren felsefi ve bilimsel alanda tartışılan, gelişen ve dönüşen bir olgu olarak önem arz etmektedir. İdari, hukuki ve siyasi olarak özellikle “kamu etiği” çerçevesinde çokça gündeme gelen etik meselesini biz de daha önce kamunun STK’larla ilişkisi açısından ele almıştık. Bu yazımızda ise; “sivil toplum etiği” meselesine bakışımızı ifade edeceğiz. Bizce; sivil toplum etiği de meslek ve kamu etiği kadar önem arz eden ve gündeme gelmesi gereken bir meseledir.

STK’lar, İnsanlık tarihi boyunca toplumsal dayanışma ve yardımlaşma amacıyla gönüllülük esasıyla ahlaki temelde şekillenip gelişerek insan hakları ve demokrasi doğrultusunda yönetişimin ve demokratik katılımcılığın ana unsurlarından biri haline gelmiştir. Bu yönüyle STK’lar aynı zamanda toplumsal ve evrensel değerlerin koruyucusu, geliştiricisi olma fonksiyonu da üstlenmişlerdir. Sivil toplum etiği de bu bağlamda, sivil toplumun hukuki şekil esaslarına uygun işleyişinden öte toplumsal fayda temelinde toplumsal değerlerle bütünleşip gelişen ilkesel esaslar üzerinde gelişmelidir. Çünkü; kuruluş amacıyla tam olarak fonksiyonel olamayan STK’lar; bireyi, toplumu, siyaseti manipüle ederek toplumsal fayda esasının aksine toplumsal zarar meydana getirir. Bu da STK’lara ayrılan maddi ve manevi kaynakların ziyanı anlamına gelir. Bu durum aynı zamanda STK’lara karşı toplumsal güvenin zedelenmesine ve toplumsal ahlaki değerlerin yozlaşmasına yol açar. STK’lar da görev almak; gelişmiş bilinç düzeyinin yüklediği sorumlulukların farkındalığı ile paralellik gösterdiğinde kuruluş amacı ve kamusal fayda en üst düzeyde gerçekleşmiş olur. Böylece; STK’lar sürekli gelişen, yenilenen ve toplumu dönüştüren bir fonksiyona bürünmüş olur. Sivil toplum etiği konusunda stratejik konumda olan unsurlardan biri de siyaset kurumudur. Çünkü; çoğunlukla STK’ları amaç dışı araçsallaştıran ana kaynak siyaset kurumu olmaktadır. Halbuki; sivil toplumun çıkış noktasında gönüllülük, dayanışma ve kamu yararı vardır ve bu nedenle sivil toplum siyaset üstü kurumlardır. Yani; sivil toplumun özünde herhangi bir kişiye, herhangi bir siyasi gruba maddi veya manevi menfaat devşirmek yoktur.  Biz de sivil toplum örgütlülüğümüzü her daim etik yaklaşımla gerçekleştiriyoruz. Derneğimizin tüzel kişiliğine ve temsil ettiğimiz ruhsal engelli ve yakınlarına karşı tüm etik dışılıklara karşı her daim etik çerçevede mücadelemizi sürdürüyoruz. Derneğimize yönelik ön yargıları kırarak en üst düzeyde kamusal fayda üretmemizi sağlamak adına sivil toplum etiğine yaklaşımımızın temel çerçevesini ifade edelim.

Derneğimiz, on yedi yıllık örgütselliği boyunca tüm zorluklara ve engellemelere rağmen; amacından, kararlılığından, ilkesel duruşundan asla taviz vermemiştir. Her zaman siyaset üstü konumunu muhafaza etmiş ve asla popülizm yapmamıştır. Çünkü; popülizm, belli kesimlere yönelik oluşturulan karşıtlık üzerinden kamuoyu oluşturma aracıdır. Bu da bizleri tarafgir kılarak siyasallaştırır. Bizler için ise; asıl olan amacımız doğrultusunda hak temelli, haklı olduğumuz konumda, hak savunuculuğu yapmaktır. Bunu yaparken kişi, grup, ideoloji vb. ayrımı asla yapmayız. Yani; haklı olduğumuz durumda herkese karşı hak savunuruz, herkesin yanlışını etik, bilimsel, ilkesel ve hukuki çerçevede ifade ederiz. Derneğimizin amacı doğrultusunda ortaya koyduğu “toplumsal değer inşası” iddiası ve tezlerinin her yönüyle analizini yapıp, doğruladıktan sonra kamuya mal ederiz. Hak savunuculuğumuzu kamunun en az zararla ve en üst düzeyde fayda sağlayacağı aşamada gerçekleştiririz. Bu nedenle bireysel ve kitlesel olarak açma hakkımız olan idari davalarla ilgili derinlemesine çalışmalar yapmaktayız. Bu nedenle İdari davaları açmaya başladığımız süreç; ruhsal engelli ve yakını yaklaşık beş milyonu aşkın vatandaşın hukuku açısından idarenin görevini yapmayı ve hataları düzeltmeyi açıkça en üst düzeyde reddettiği nokta olacaktır. Yani; nihayetinde Sayın Cumhurbaşkanımızın “Herkesin Cumhurbaşkanı olma, eleştirileri kabul edip hataları düzeltme, kamu etiği, hukukilik, ülkenin uluslararası itibarı vb.” konulardaki iradelerinin seyrine göre hak savunuculuğumuz şekillenecektir. Bu kapsamda iki temel yol vardır: Birincisi; Engelliler Kanunu’nun öngördüğü “engellilikle ilgili politika oluşturma ve KAMU-STK işbirliği yapma” esasıyla sorunları çözmektir. İkinci yol ise; ruhsal engellilik temelinde “ Anayasal hak ve yetkilerin kanun ve yönetmeliklerle sınırlanması, Anayasa, Engelliler Hakkında Kanun, diğer ilgili kanunlarla tarafı olunan uluslararası sözleşmelerin ihlalinden, insan hakları ve idarenin görev ihlallerinden” bireysel ve kitlesel olarak Türk ve dünya hukuk tarihinin en özgün idari davalarını açmaktır. İdari dava açma durumunda kalacağımız süreç aynı zamanda ülkemizin uluslararası itibarı ve kamu zararı meselesidir. Bu nedenle; bu konudaki etik sorumluluk derneğimize değil; kamuya (devlet) aittir.

Biz; STK olarak amacımızdan, duruşumuzdan, ilkelerimizden eminiz ve kararlıyız. Toplumsal değer inşası mücadelemize karşı etik ve hukuk dışı duruş sergileyip engelleme yapanlar ise; nihayetinde yaptıklarının ülkemizde ahlaki yozlaşmayı ve kamu zararını beslemek olduğunu anlayacaklardır. Etik ve erdemli olan her zaman her yerde ve her alanda hata kabul edip kendini düzeltmektir, bilgiyi alıp kamu yararına işlemektir, sorumluluk duygusuyla gelişip, dönüşüp iyi, doğru ve faydalı olanı toplumsallaştırmaktır.

Serpil ACIOĞLU | 07.11.2025