Faiz oranın sabit tutulması ile birlikte 31 Mart seçimleri sonrası ekonomik beklentiler merak konusu oldu. Altınbaş Üniversitesi Öğretim Üyesi, Ekonomist Doç. Dr. Atilla Çifter, yaptığı değerlendirmede mevcut tabloda %50'nin altında bir yıl sonu enflasyonun gözükmediğine değindi.
Bunun en önemli nedenini enflasyon mücadelesinin sadece para politikasına yüklenmesine bağladı. Maliye politikası tarafında bir enflasyon mücadelesi olmadığını belirterek, “Mehmet Şimşek atandığı zaman lüks ve gereksiz harcamaların kısılması gerektiğini söyledi. Ama bu gerçekleşmedi. Ocak ayında da bütçe dengesi eksi 150 milyar TL bir açık verdi. Dolayısıyla piyasa %42'ler seviyesinde bir enflasyon beklemesine rağmen Merkez Bankası beklentiyi %36’da tutuyor.” dedi. Enflasyonun öncelikli kaynağının maliyet tarafında olduğuna işaret eden Doç. Dr. Atilla Çifter, “Şu anda baz etkisine güveniliyor. Mayıs'ta zirve yapıp ardından aşağı doğru gelmesinden bahsediyoruz. Yılın ortasından sonra kısa bir süre baz etkisiyle enflasyon düşecek. Ancak eksik makro ekonomi politikasıyla enflasyon hedefinin sağlanması zor görünüyor. %50'nin altında bir oranın, TÜİK'in açıkladığı TÜFE'de pek mümkün gözükmüyor.” değerlendirmesini yaptı.
“Piyasa, makro modelle karar almıyor”
Doç. Dr. Atilla Çifter, enflasyon beklentilerindeki bu ciddi sapmaların piyasanın tam olarak bir makro modelle karar almamasına bağlıyor. Çifter’e göre, piyasa ne beklenmesi istiyorsa onun kararını alıyor. Örneğin tüketiciye hissettiğiniz enflasyon nedir? Beklediğiniz enflasyon nedir? diye sorduğunuzda, tüketicinin beklediği enflasyonun gerçek enflasyona yakın bir oran çıkıyor. Bu piyasanın öngörüyse hiç tutmuyor. Dünyada ise makro modellerle öngörüler yapıldığını ve buna göre olması gerekenin ne olduğunu söylediğini kaydetti.
1 Nisan itibariyle ne olacak?
Seçimlerin ardından 1 Nisan itibariyle ertelenen kemer sıkma politikasının devreye alınacağına ilişkin bir beklenti olduğunu dile getiren Çifter, bunun Mehmet Şimşek'in açıklamaları üzerinde oluştuğunu ifade etti. Altınbaş Üniversitesinden Çifter, “Ekonomi yönetimi bütçe tutturmak yerine vergilendirme, kredi kartı ve diğer harcamalar üzerinden talebi kısmaya yönelik bir adım atabilir. Bu da enflasyonu baskılayan bir etki yaratır.” öngörüsünde bulundu. Ancak bu yöntemin yükü halka yüklediği izlenimi verdiğini söyleyerek, “Haziran ayında Hafize Gaye Erkan’ın atanması ile yaklaşık olarak 7-8 aylık sürede yapılan faiz artışının dışında döviz kurunun tekrar sıkılmaya devam etmesi de bir nevi kontrollü kur görüntü veriyor.” diye konuştu.
“Çözüm, doğru makro politikalara dönmek”
Türkiye’de 2002’ den itibaren döviz kurunun serbest piyasada belirlendiğini hatırlatan Çifter, 2018’den itibaren ise döviz kurunu tutarak enflasyonla mücadele etme anlayışı olduğunu söyledi. Bu dönemde uygulanan makro politikaların hatalı olduğuna dikkat çeken Çifter, “Makro denge ve döviz kurunun daha yüksek olması gerekiyor. Yani Türk lirasının normalde makro denge seviyesi şu anda 31’in çok çok üzerinde.” dedi. Çözümün ise doğru makro politikalara dönmek olduğunun söyleyen Çifter, önerilerini şöyle dile getirdi: “Hukukun üstünlüğü, basın özgürlüğü ve demokrasi anlayışının Avrupa Birliği’ne tam üyelik sürecindeki gibi işletilmesi. Yani dış kaynak çekecek adımların bir an önce atılması. Buna rağmen enflasyon mücadelesine, maliye politikası olmadan sadece döviz kurunu belli bir bantta tutarak devam edilirse, gerilme ve kurda şok artış yaşanabilir.” uyarısında bulundu.