Yazan Doktor

Yazan Doktor

Yazan Doktor 

Depremden Sonra

Hayatın dönüşümünü ve değişimini anlatan bu sözler bazen yaralarımıza merhem oluyor. Hayat dönüşüp değişirken, birileri ölüp birileri doğarken bizler de ona uyum sağlamaya çalışıyoruz. Bu dönüşüm sırasında hafızalarımızı korumamız, kimi zaman işlevselliğimizi azaltsa da olanlardan dersler çıkarılması ve yeni olana yön vermek açısından önemli.

 

      Aynı nehirde iki defa yıkanılmaz.- Heraklitos

      En karanlık gece bile sona erer ve güneş tekrar doğar.-Victor Hugo

Hayatın dönüşümünü ve değişimini anlatan bu sözler bazen yaralarımıza merhem oluyor. Hayat dönüşüp değişirken, birileri ölüp birileri doğarken bizler de ona uyum sağlamaya çalışıyoruz. Bu dönüşüm sırasında hafızalarımızı korumamız, kimi zaman işlevselliğimizi azaltsa da olanlardan dersler çıkarılması ve yeni olana yön vermek açısından önemli.

Çağımızın “iletişim çağı” olarak görüldüğü halde bir iletişimsizlik çağı olduğunu düşünüyorum. Birbirini dinlemenin azaldığı, bilgi kirliliğinin çoğaldığı ve dolayısıyla toplumsal hafızamızın giderek yok olduğu bu dönemde “afet”in yarası çok hızlı kapanmış gibi görünüyor.

 İnsanlığın bu çağında, kabullenmesi zor sahneleri yaşadık. Şimdi bu yaşadıklarımız hiç olmamış gibi yanından geçip gidiyoruz. Kimi zaman alışverişle, sosyal medya ile, alkol ya da sigara gibi bağımlılık yapıcı maddelerle kendimizi uyuşturuyoruz, kimi zaman çaresizliğimizin öfkesini birbirimize kusuyoruz. İhtiyaçlarımız var. Duyulmak, anlaşılmak, yeniden güvende hissetmek istiyoruz. Akan “nehrin” yönü değişti. Ne kadar yok saymaya çalışsak da artık eski biz olamayız.

Yıllarca geriye gittik…           

Bunu anlamak zaman alacak belki. Ama kendimce açıklamaya çalışayım.

Bugün afet bölgesinde; bedenen, ruhen ve sosyal yönden tam bir iyilik hali olarak tanımlanan sağlık çok çok kötü durumda. Baktığımızda; ilk dönemde solunum yolu enfeksiyonları, ishal, uyuz gibi bulaşıcı hastalıkları, kaza ve yaralanmaları gördük. Bu süreç, sağlıkta insan gücü yardımının da yüksek olduğu kısa bir dönemdi. Kanayan yaralarımızı hızla sardık.

Ancak yaralar sadece sağlık personelinin saracağı yaralar değildi. İyi yönetilmesi gereken bu süreçte, pek çok yanlış ya da eksik karar, organizasyonun yetersizliği vb. nedenlerle uzun dönemde ülkeye yayılacak olan enkazı birlikte görmeye çalışalım.

İlk günden itibaren, yapıların yıkımı, yıkım atıklarının taşınması, atıkların bırakıldığı yerlerden rüzgarlarla yeniden havaya karışması gibi pek çok aşamada, içeriği bir dolu kimyasalla bütünleşmiş olan tozu soluyan kişiler önümüzdeki 5-10 yıl içinde akciğer kanseri veya kronik akciğer hastalıkları ile baş etmek zorunda kalacak.

İnsan olarak doğanın bir parçasıyız. Kendimizi soluduğumuz havadan, içtiğimiz sudan, üzerinde yaşadığımız topraktan ayrı düşünemeyiz. Afet sonrasında verilen kararlar; yalnızca havayı değil, içtiğimiz suyu, önümüzdeki yıllar boyunca beslenmemizi sürdüreceğimiz mahsülleri de etkiliyor. Tonlarca atık, verimli arazilerin etrafına, içme sularının yakınına atıldı maalesef. Bu durum hem bizi hem de diğer canlıları uzun dönemde ciddi sağlık sorunlarıyla mücadele etmek zorunda bıracak, belki türleri yok edecek, ekolojik dengeyi bozacak.

Deprem nedeniyle uzuv kaybı yaşamış insanlar, böbrekleri hasara uğramış diyaliz hastaları var. Bu kişilerin ve onlara destek olan ailelerinin hayatları tamamen değişti. Ülkenin hastalık ve engellilik yükü arttı, daha da artacak.

Ruhsal yönden, insanların oldukça kırılgan hale geldiğini ve bunun sonucu olarak; bağımlılıkların arttığını, intiharların yaşandığını, şiddet ve istismarın arttığını gözlemliyoruz. Yani bu büyük travmayı yaşayan insanlar; baş edemedikleri ve ruhsal sağlıklarını kaybettikleri zaman, bağımlı olabiliyor, kendine ya da çevresine zarar verebiliyor.

Konteyner 21 metrekarelik bir yaşam alanı. TÜİK verilerine göre ortalama hanehalkı büyüklüğü 3,17. Bu bölgede haneler nispeten daha kalabalık. Yani çoğunlukla 4 kişi 21 metrekare alanda yaşamaya çalışıyor. Afeti yaşayan kişiler, aynı mültecilerin kamplarda yaşadıkları gibi konteyner kentlerde yaşıyor şimdi. Evleri yok. Bir işleri yok. Alıştıkları hayattan tamamen farklı bir hayatı yaşıyorlar. Konteyner kentlerde güvenlik yetersiz, bazen elektrik ve su kesintileri oluyor. Konteynır okullarda, konteynır aile sağlığı merkezlerinde ısınmak zor. Sosyal faaliyet imkanları yok. Vatandaşın ekonomik anlamda durumu zaten malum…

Şimdi tüm bunları düşündüğümüzde bizi neler bekliyor? Hayat hiç afet yaşanmamış gibi devam mı edecek? Hayır, dünyanın gördüğü en büyük afetlerden birini yaşadık. Bunun sonuçları elbette olacak. Buradaki çocuklar büyüyecekler. Buradaki hastalar tedavi arayacaklar. Buradan sosyal medya paylaşımları, haberler izleyeceksiniz. Buradaki bağımlılardan biri belki bir gün sokağınızda gezecek. Buradaki aileler taşınıp komşunuz olacaklar. Burada yetişen ürünler sofranıza yemek olacak.

Peki gerçekten yarayı sarabildik mi?

Saramadık belki. Sarmak kolay da değil. Ama süreç devam ediyor. Nehir akıyor. Daha yapılabilecek çok şey var. Bilimsel veriler ışığında, “hafızamızı” kaybetmeden, “sağlığı” öne koyarak, birimizin yaşadığı durumun hepimizi etkileyebileceğini bilerek kararlarımıza yön vereceğiz… Birimize değil hepimize iş düşüyor.

Birbirimizi anlamaya çalışmaktan başlayalım. Güneş yeniden doğsun diye…

 

Yazan Doktor | 27.11.2023